DOLAR

40,2588$% 0.13

EURO

46,8419% 0.33

STERLİN

53,9526£% 0.2

GRAM ALTIN

4.322,95%0,61

ÇEYREK ALTIN

7.009,00%0,23

TAM ALTIN

27.949,00%0,22

İmsak Vakti a 02:00
Hatay PARÇALI AZ BULUTLU 23°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

ALBATROS

Evet, insanlığın iyileşmesi için daha ne kadar şiire ihtiyaç var acaba? Bu kadar doğal afet yetmiyormuş gibi yaratılan sıcak savaşlar da neyin nesi?

Tam da Genco Erkal‘ın, gecenin bir yarısı sosyal medyadaki kişisel sayfasından paylaşılan, “Hoşça kalın dostlarım! Hoşça kalın” dediği, tek hecesiz elveda mesajının ekranlarımıza düştüğü geceydi. Aslında o geceki uykusuzluğumun sebebi, İsrail’in Lübnan’ı vuracağı haberiydi. Bu haberi farklı mecralardan takip ederken de harika bir deli, hatıra defterine güzel şeyler yazdıktan sonra,
en sırmalısından noktasını koyup, şükranlarımızla gitmişti.
Ondan sonra o gece, anıları, uyut uyutabilirsen!

Tamı tamına on yıl önceydi. Lübnan’a seyahat planlamış, aylar öncesinden Beyrut Refik Harriri Havaalanı’a inecek uçağımızın biletlerini almıştık. Ortadoğu’ya gidiyoruz, temizlik problem olabilir düşüncesiyle de sıkıntı yaşamamak adına, ünlü bir Amerikan otel zincirinin şubesine de rezervasyon yaptırmıştık.
Son güne kadar “Acaba sokakları yeniden karışır, gidemez miyiz?” sorusunu da varana kadar kendi kendimize defalarca sormuştuk.
Sıfır sorunla seyahatimiz bitmişti bile!
Yıllarca haberlerde gördüğümüz sokakları arşınlamış, şarkıları ile büyüdüğümüz Fairuz’u her yerel restoranda hatta kaldığımız otelde bile başka bir şey çalmadıkları için seve seve dinlemiştik.
Bir de tarlalarda büyürken çıtırdayan muz sesleri vardı ki…

Kuzeyde Tripoli, güneyde Saida’nın daha güneyi olan ve İsrail sınırı sayılan Tyre’ye kadar gitmiştik.
Ayrıca Korniş denilen bu bölgeden bakarken, Filistin ve İsrail halkının tümüne yetecek kadar geniş ve güzel bir sahil görmüştük.
Güzelim ülke, güvenli olduğunu göstermek ve bu vesileyle turist çekmek adına, aracımıza eskortluk yapan askerler görevlendirmişti. Bu durumda panik duyulur ama bizler şımarmıştık. Beyrut trafiğinde bizim için araç yolunu açmaları da İstanbul trafiğinin intikamı gibiydi.
Şatila Mülteci Kampın’da kalan çocuklar kendi imkanlarıyla avladıkları balık, kendi elleriyle dizdikleri incik-boncuk veya küçücük kağıda basılmış Ayet El Kürsi, satıyorlardı.
Halbuki bu ayetin mealinde, yerlerin ve göklerin tek sahibinin yaradan olduğu yazar.
O zaman bu kavgalar niye?
Analar hep ağlıyor!

Çocuklar da sadece saklambaç oynarken kapasın o güzel gözlerini!
İsterdim ki oğlumla yaptığım bu turistik geziyi, ülkesi savaşa sürüklenen veya savaşan tüm çocuklar yapabilsindi.
Dünyanın en cana yakın insanları ile dolu dolu bir hafta geçirmiştik.
Hüznü-sevinci, varlığı-yokluğu bir arada barındıran, hoşgörülü, mahzun güzel Lübnan olarak kalmıştı aklımda.
Bayrağındaki sedir ağacının gerçeği toprağında sekiz yüz yılda yetişiyormuş.
Bu kadar emek nasıl heba edilir?

Şili’li büyük şair Pablo Neruda,
“Aşkım, ben ölürsem sen ölmezsen
Aşkım, sen ölürsen ben ölmezsem
Sakın yüz vermeyelim acıya
Hiç bir şey yaşamımızdan büyük değil”
der.
Ama gel de acısız yaşa!
Albano Gölü’nün üst tarafındaki yerleşim bölgesi Castle Gandolfo’nun orta yerinde bulunan ve dünyanın ilk posta kutusu olduğu rivayet edilen kutuyu yıllar önce gördüğümde o şiirlerin yazıldığı mektupların buradan geçtiğini hayal etmiştim. Çünkü Neruda’nın hayatının bir bölümünü İtalya’da sürgünde geçirdiği söylenir. Ve bu döneminin anlatıldığı “Postacı” filminde geçen, “Şiir, yazana değil, ihtiyacı olana aittir” repliği gelmişti aklıma. Evet, insanlığın iyileşmesi için daha ne kadar şiire ihtiyaç var acaba? Bu kadar doğal afet yetmiyormuş gibi yaratılan sıcak savaşlar da neyin nesi?
Kınıyorum!
Kınıyorsunuz!

Onlar ki kınamıyorlar!
Evet öylesine bir dönemdeyiz ki ölümlerin ve dünya var olduğundan beri süre gelen hastalıkların etrafımızda arttığını görmek, hayatın tam orta yerinde olduğumuz gerçeğini hatırlatıyor. Diğer yandan da yaratmaya çalıştığımız sevinç ve heyecanlarla hayattan bir o kadar kopuk olduğumuzu!

Hem siyasi hem gerçek anlamda gittikçe kirlenen dünyada, kanatları siyah, kendisi beyaz olan, sadece berrak suların yüzeyinde yaşamayı tercih eden albatros kuşları gibi olabilsek keşke diyor ve Pablo Neruda’nın, Nazım Hikmet’in ölümünün ardından yazdıklarıyla bitiriyorum.
Lütfen, arkanıza yaslanarak, Genco Erkal‘ın sesinden dinliyormuş gibi okuyunuz.
“Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle. 
Kuyu gibi kapkara zindanlardan.
Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları.
Ellerinde izi vardı eziyetlerin.
Hınç oklarını aradım gözlerinde,
Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin.
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,
Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun? 
Teşekkürler, böyle olduğun için! 
Teşekkürler, o ateş için!”

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.