42,5088$% 0.16
49,3718€% 0.05
56,3754£% 0.05
5.762,77%1,55
9.479,00%0,77
37.800,00%0,78
02:00
28 Kasım 2025 Cuma
-YAŞAR REZA RAHİMİ YAZIYOR-
Kadınlar bir eliyle beşiği, diğer eliyle dünyayı sallar.
Kadınların çeşitli sosyal alanlarda ve faaliyetlerde yer almaları, ülkeyi geliştirme konusundaki büyük iradelerini ve kararlılıklarını göstermektedir. Modern Türkiye’nin gölgesinde, kadınlar eğitimi evden topluma taşıyor. Ülkeleri için yeni ufuklar çiziyorlar. Kadınların neredeyse her alanda aktif varlığına tanık oluyoruz; Türkiye nüfusunun yarısının kadınlardan oluştuğunu biliyoruz. Kadınlar büyümeye, inşa etmeye, kalkınmaya ve toplumsal refaha katkıda bulunuyorlar. Voleybol, atletizm, yüzme, güreş gibi spor müsabakalarında sporcu olarak yer alan, üniversite ve okullarda profesörlük yapan, hastanelerde bilgi ve birikimleriyle bulunan, kitap yazan, sinema ve tiyatroda oyunculuk yapan, tasarım ve mimarlık yapan, müzisyen, pilot, polis, avukat, hâkim, tüccar, girişimci, tarım ve sanayide, siyasette ve parlamentoda temsilde, devlet, şirket ve örgütlerde çalışan kadınlarımızın varlığı, ev onlar için değerli olsa da, ikinci ev olarak toplumun çok daha değerli olduğunu göstermektedir. Bugün Türk kadınları, ister yerel, ister ulusal, ister uluslararası düzeyde olsun, dünyadaki diğer kadın toplulukları için bir model haline gelmiştir. Kabul etmek gerekir ki, toplumsal gruplar arasında kadınlar büyüyen nüfusun yarısını oluşturmaktadır ve planlamacıların ihmali, tıpkı bir kuşun iki kanadının bir kanadı tarafından görmezden gelinmesi gibi, bir ülkenin sermayesinin yarısının ziyan olmasına yol açmaktadır. Bir ülkenin nasıl yükselip gelişmesini bekleyebiliriz? Bu, gelişmekte olan toplumlarda daha az dikkat çeken bir gerçekliktir. Bu nedenle, sağlanan planlama ve desteğe rağmen, dünyanın bazı ülkelerinde kadınlar, ülke yönetiminde ve önemli, hassas ve kilit kararların alınmasında hâlâ hak ettikleri konuma ve role ulaşabilmiş değiller. Bir ülkenin mükemmelliği ve kalkınması, eşitsizliği ön planda tutarak ve eşitliği, kalemde, adımda ve eylemde eşitliği vurgulayarak, gönülleri birbirine bağlar. Bu zincir, kalkınma yolunu güçlendirir. Elbette şunun farkında olmak gerekir ki; görünüşteki ayrımcılık bile ırktaki ayrımcılıktan daha tehlikelidir. Hiçbir ilerici toplum bundan hoşlanmayacak ve buna bir sınır çizmeyecektir. Dolayısıyla, bir ülkenin kalkınmasında kadınların rolü, bedenin hayatta kalması için havanın rolüyle aynıdır. Toplumun zihninin ve bedeninin sağlıklı kalması için güçlü bir nefes alınmalıdır. Aksi takdirde, o toplum asla kalkınma yolunda yürüyemez, başarılı ve müreffeh olamaz.
Bir başka deyişle, toplumda okuryazarlık, sağlık, doğru beslenme ve barınma, erkeklerin ve kadınların, kız ve erkek çocuklarının temel ihtiyaçları arasındadır. Bir toplumda okuryazarlık oranı, sağlık, beslenme göstergeleri, barınma, istihdam ve gelir artıyor, ancak bu artışın kadın ve erkek arasındaki dağılımı eşit ve dengeli değilse, o toplum geri kalmış demektir. Dolayısıyla, dünyanın düşünürleri ve reformcuları, kadınların bir ülkenin kalkınma sürecinde önemli bir rol oynadığını fark etmişlerdir.
Bir ülkenin kalkınmasının sınırı, o ülkedeki kadınlara verilen değer ve gösterilen ilgi kadardır. (Bu iddianın tanığı, ülkeyi 16 yıl boyunca menajeriyle birlikte kalkınma yörüngesine oturtan Almanya Başbakanı Merkel’dir.) İranlı şair Sohrab Sepehri’nin dediği gibi, “Gözlerini yıkamak zorundasın, farklı görmek zorundasın.” Tıpkı modern Türkiye’nin büyük mimarı Kemal Mustafa Paşa Atatürk’ün kızlara ve kadınlara değer vermesi gibi, bu yeşil yol da güç ve canlılıkla devam edecektir.
Bu nedenle, bir ülkenin kalkınma derecesini ölçmek için en önemli kriterlerden biri, o ülkede kadınların sahip olduğu önem ve prestijdir. Her türlü ayrımcılıktan, sözlü ve sözsüz şiddetten kaçınmak, ilerici bir toplumun gelişmesi için ön koşuldur. Artık dünyanın bakışları kadınlara daha fazla odaklanmış durumda çünkü bugün, toplumsal kalkınmayı sağlamak, ekonomik kalkınma sürecini hızlandırmak ve sosyal adaleti sağlamak için kadınlar aktif ve yapıcı bir güç olarak görülürse, kalkınma sürecinde büyük bir etkiye sahip olacak ve toplumun insan kaynaklarının niceliğini ve niteliğini artıracaktır.
Kadınların kalkınmadaki rolü, sosyal ve ekonomik kalkınma hedefiyle doğrudan ilişkilidir ve bu nedenle tüm insan toplumlarının evriminde temel bir faktör olarak kabul edilir.
Artık yüzyıl Türkiye’nin yüzyılıdır. Bu yüzyılda, kalkınmanın bayraktarları kadınların elinde ve çocukların yetiştirilmesi onların kucağındadır. Kadınlar bir eliyle beşiği, diğer eliyle dünyayı sallar. Bu nedenle; ülkenin kalkınmasının sırrı, sınırı, zemzemi ve tadı kadınların iradesinde aranmalıdır.
-YAŞAR REZA RAHMİ YAZIYOR-
Öğretmenin kalemi, öğretmenin adımı, öğretmenin sözü, bilginin feneri ve bilginin meşalesi.
Öğretmenler Günü, bilginin günü, yeteneğin günü, ışığın günü, farkındalığın günüdür.
Öğretmenler Günü şerefine, dimdik ayakta duruyor, şapkalarımızı çıkarıyor ve eğiliyoruz.
Öğretmenler Günü’nde, bize bilmeyi öğretenin büyüklüğü karşısında kelimeler alçakgönüllü olur. Öğretmen, kalemi ilk olarak elimize veren kişidir; sadece yazmak için değil, aynı zamanda anlamak, düşünmek ve insan olmak için de. Bize kalemin mürekkebinin sadece mürekkep olmadığını, ruhta yer alan ve geleceğe giden yolu aydınlatan parlak bir bilgi izi olduğunu öğrettiler. Bir öğretmenin elinde kalem sadece bir yazı aracı değil, bir insanı inşa etmek için bir araçtır. Tahtaya yazdıkları her satır zihnimizde ve kalbimizde kalır. Öğretmenin kalemi, zihnimizin kazınmış halidir. Ve hayatımızın geri kalanında öğrenci olarak kalacağız. Bugün, 24Kasım Öğretmenler Günü. Tüm öğretmenleri onurlandırdığımız gibi, öğretmenlerin ve sabır ve nezaketle yazan tüm ellerin konumunu da onurlandırıyoruz. Nesillerin kaderini basit bir dokunuşla yazanların, bazen bir kalemin dünyayı değiştirebileceğini gösterenlerin ve bakış açımızı değiştirenlerin anısına başlarımızı eğiyoruz. Hayatın ufuklarının tadını çıkarabildiğimiz için minnettarız.
Bu nedenle, 24 Kasım Öğretmenler Günü, yalnızca eğitimin köklü değerlerini bugünün ihtiyaçlarına taşıyan ve bilgiyi geleceğe taşıyan tüm öğretmenlerimizin çabalarını değil, aynı zamanda eğitimi şekillendiren kalıcı mirası da kutladığımız bir gündür.
Ve durmanın yasak olduğu tek yolun bilgi yolu olduğuna ve öğrenmenin konumdan bağımsız, ömür boyu süren bir yolculuk olduğuna inanıyoruz. Bu yolculuğun her aşamasında öğrencilere ve öğretmenlere rehberlik eden tüm okul ve üniversite öğretim üyelerinin akademik bilgisi ve özverisi en güçlü ilham kaynaklarımızdır.
24 Kasım Öğretmenler Günü’nü, özellikle büyük öğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk ve tüm öğretmenlerimiz için kutluyoruz.
Sevgi dolu ellerini öpüyoruz ve bu öpücüğün gururunu yaşıyoruz.
-YAŞAR REZA RAHMİ YAZIYOR-
Erzurum nasıl bir şehirdir?
Erzurum öyle bir şehirdir ki sadece görülmez, hissedilir; seni kendi kucağına çeker…
Bu şehrin taş kaldırımlarına ilk adımı attığında, sanki onun nabzı senin nabzınla bir olur.
Sokaklarında çayın, kahvenin ve tarihin kokusu birbirine karışır;
Erzurum Kalesi’nde hâlâ şairlerin ve müzisyenlerin sıcak sesini tarihin derinliklerinde duyarsın.
Ve Aziziye Parkı’nın yüreğinden gelen yiğit insanların ayak sesleri tarihin kulağında yankılanır; gururun kokusu her bir yolcunun ruhuna işler.
Şehirde huzur veren bir fısıltı gibi dolaşır; sana sevmenin hissini armağan eder.
Burada Yasemin misali ilmin kokusu Yakutiye’nin bağrından filizlenmiş,
Atatürk Üniversitesi’nin yenilikçi dallarıyla şehrin sokaklarına yayılmıştır;
gören herkesi kendine hayran bırakır.
Burası tam bir öğrenci şehridir;
Atatürk Üniversitesi, Türkiye’nin doğusunda bir mücevher gibi parlar.
Özgür öğrenmenin cenneti, bilginin yoludur;
böyle bir üniversitede okuduğum için çok mutluyum.
Havuzbaşı Meydanı, gözyaşı kadar berrak bir durulukla seni Türkiye’nin yeni yüzyılına götürür;
tarihin genişliğinde bir kimlik, burası Türkiye Yüzyılı’nın kapısıdır.
Güneş doğudan doğar; Erzurum’un soğuğu ve Palandöken’in beyazlığında kayak seni aşkın ve kalplerin saflığıyla buluşturur.
Erzurumspor’un coşkusu, Anadolu’nun dansı; şehrin havasına heyecan, sevinç ve dirilik katar.
Erzurum öyle bir şehirdir ki seni tarih kalabalığında bile
sükûnete, ağırbaşlılığa, sevgiye ve muhabbete çeker.
Ve birkaç adım ötede, Tortum’un yanında,
insana öyle bir huzur verir ki
sanki dünya birkaç saniyeliğine nefesini tutmuş gibi olur.
Şehrin modern ve geleneksel mimarilerini dolaşmak,
arkadaşlarınla birlikte cağ kebabı yemek tarifsiz bir zevktir.
Erzurum, genciyle yaşlısıyla, yerliyle turistiyle sevilen bir şehirdir.
Bu şehir, garip bir şehirdir…
Bazen seni âşık eden bir insan gibidir,
bazen de asla unutulmayan bir hatıra.
Burası öyle bir şehirdir ki bir kez dokunsan,
hep kalbinin içinde kalır…
-VETERİNER HEKİM YAŞAR REZA RAHMİ YAZIYOR-
Merhaba arkadaşlar,
Sizlerle olduğum için ne kadar güzel bir başlangıç ve ne kadar hoş bir doğuş…
Bu gazetede sizlerle birlikte olacağım.
Umut, aşk, samimiyet, sevmek, sevilmek, doğaya, insanlara, hayvanlara güzel bakış, temiz hava, çocukların gülümsemesi, dostluk hikâyeleri, anne ve babaların masalları, sanat ve müzik… Bunların hepsini sizlere sevgiyle armağan edeceğim.
İşte böyle güzel bir başlangıç yapılmış olacak.
Benim adım Reza, fakat aile içinde bana Yaşar derler. Aslen İran Türklerindenim ve Atatürk Üniversitesi, Erzurum’da okuyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin Türkiye Bursları programı ile kabul edildim. Bölümüm veterinerlik. Aynı zamanda Kızılay’da insanî yardım hizmetleri de veriyorum.
Spor, doğa yürüyüşü, balıkçılık, müzik ve sanatla da ilgileniyorum.
Daha önce ailemle birlikte birkaç kez Türkiye’ye seyahat ettim. Türk milletinin misafirperverliğini, sanatını, kültürünü ve tarihini yakından tanıma fırsatım oldu ve bundan gerçekten büyük keyif aldım.
Bu arada ben hayvan dostuyum; “Rexy” adında çok sadık bir köpeğim var. Ayrıca yazmaya da ilgi duyuyorum. İlk yardım ve arama-kurtarma, sağlık ve tedavi, farmakoloji, hayvan davranışları ve psikolojisi, küresel barış için ekoturizm, İran ve Türkiye kültürlerini tanıma, hayvancılık ve kümes hayvancılığı sektöründeki yeni teknolojiler gibi konularda birkaç kitap yazdım.
“Veterinerlik Bilgileri” adında bir blogum da var. Beden ve ruh sağlığına önem veririm; bu alanda dövüş sporları ve voleybol branşlarında altın, gümüş ve bronz madalyalarım bulunuyor. Aynı zamanda sağlık elçisi ve rehber danışman olarak da görev yaptım.
Bu arada, sizinle nasıl tanıştığımı da anlatayım.
Babam Muhammed, İran’da üniversite hocası ve psikologdur. Babamın Türkiye’de Nebih Nafile adında çok değerli bir dostu var. Kendisi öğretmen, şair, yazar, gazeteci ve müzisyendir ve her perşembe düzenli Instagram canlı yayınları yapar. Babam, kendisi de yazar ve şair olduğu için onunla tanışmış.
Babam beni de Nebih Hocaya tanıttı ve Nebih Hoca, beni büyük bir içtenlikle kabul etti. Gazete için yazı yazma konusunda beni destekledi ve Kurtuluş Gazetesi sahibi kıymetli Metin Dingil ile tanıştırdı, yönlendirdi ve bu fırsatı büyük yüreğiyle bana hediye etti.
Gerçekten de iyi bir arkadaş, aile doktoru gibidir. Şimdi biz, kültürün, sanatın ve bilginin gelişmesi için birlikte çalışacak büyük bir aileyiz. Bana göre durmanın yasak olduğu tek yol, bilgi yoludur. Bu yüzden insanın hayatı boyunca sürekli öğrenen biri olması ve öğrendiklerini toplumla paylaşması gerektiğine inanıyorum.
Bundan sonra bu gazetede sizler için yazılar ve makaleler kaleme alacağım ve sizlerle olduğum için çok mutluyum.